Sağlık Yazıları

SAĞLIK HAKKININ DÜNYADAKİ EVRİMİ

 

Yaşam hakkı yüzyıllardır yasal düzenlemelerin de konusu olmuştur. Anayasa hukukçuları ve siyaset bilimcilerine göre yaşam hakkıyla ilgili ilk yasal düzenleme 1215 tarihli “Magna Carta Libertatum” ile İngiltere’de yapılmıştır. “Büyük Özgürlük Fermanı” adındaki bu anlaşma “İngiliz özgürlüğünün temeli” olarak nitelendirilir75. Genel hukuk ilkelerine ve insan haklarına ilişkin hükümler içeren bu anlaşmanın 39. maddesinde şu düzenleme yer alır: “Hiçbir özgür kişi, kendi denklerinin hukuken geçerli bir hükmü ya da ülke yasalarının gerektirdiği durumlar dışında tutuklanamaz, hapse atılamaz, mallarından ve yasal haklarından yoksun bırakılamaz, sürgüne gönderilemez ya da hiçbir biçimde zarara uğratılamaz”76. Görüldüğü gibi, çok açık bir biçimde yaşama hakkı dile getirilmemiş olsa da, satır arasındaki anlamından, yaşama hakkının güvence altına alınmak istendiği söylenebilir. Biraz da bu net olmayan, üstü kapalı ifade biçiminden olsa gerek, “Bu anlaşmanın asıl önemi çok daha sonraları fark edilerek, İngiliz hukuk geleneği içinde, ‘Kralın gücünün sınırlanması’ şeklinde bir anayasa ilkesi olarak yorumlanmıştır. Bu bağlamda Magna Carta’nın uygarlık tarihi açısından önemi şu iki noktada özetlenebilir: (a) Kanun, kralın

üzerindedir ve onu da bağlar, (b) Kral gerektiğinde kanunlara ve ülke hukukuna uymaya zorlanabilir. Bu iki düşünce ileride daha da geliştirilecek ve ‘hukukun üstünlüğü’ diye bildiğimiz demokrasi ilkesinin gelişimine yol açacaktır”77. Bu belge, “yaşam hakkı”nı, salt bir hak olarak ele alıp düzenlemiş değildir. Fakat bugün yaşam hakkı ile ilgili gördüğümüz bazı hususları, açık bir biçimde ortaya koymuştur; “yaşam garantisi”ne ilişkin hüküm getirmiştir78. Bir başka deyişle Magna Carta, halka hürriyet tanıyan bir belge olmaktan çok, kralın otoritesini bir ölçüde sınırlandıran ve ona karşılık baronların bazı haklarını belirten bir belgedir79. Bu niteliği dolayısıyla, gerek siyasal doktrinler ve insan hakları, gerekse Anayasa Hukuku açısından büyük önem taşır. İnsanlık tarihinde Magna Carta ile başlayan bu gelişim, birçok ülkede değişik tarihsel oluşumlar sonucu gündeme başka düzenlemeleri getirmiştir. Bunları ayrıntısına girmeden başlıklar halinde belirtmek gerekirse şu şekilde bir sıralama yapılabilir:

1) İngiliz Yurttaşlık Hakları Bildirisi,

2) Virginia İnsan Hakları Bildirisi,

3) Amerikan Bağımsızlık Bildirisi,

4) İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgeleri,

5) İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi,

6) Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi,

7) Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi,

8) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korumasına İlişkin Sözleşme),

9) İşkencenin ve Gayri İnsani veya Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi,

10) İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi,

11) Sosyal Güvenliğin Asgari Normlarına İlişkin 102 sayılı Sözleşme,

12) Avrupa Topluluğu (Birliği) Antlaşması,

13) Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirisi,

14) Avrupa Sosyal Şartı,

15) Vatandaşlarla Vatandaş Olmayan Kimselere Sosyal Güvenlik Konusunda Eşit İşlem Yapılması Hakkında Sözleşme,

16) Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu,

17) Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi,

18) Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) Sonuç Bildirgesi (Helsinki Sonuç Belgesi),

19) Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi,

20) Yeni Bir Avrupa İçin Paris Yasası,

21) Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirisi (Temel Haklar Nice Ana Sözleşmesi).

Bunlar içinde özel bir önemi ve yeri olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi üzerinde kısaca da olsa biraz durmak gerekir. Çünkü sağlık

konusuna yer veren ilk önemli uluslararası belge, 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’dir.

Bildirge’nin çeşitli maddelerinde, yaşam ve sağlık hakkı ile ilgili doğrudan ve dolaylı bazı düzenlemelere gidilmiştir.

Bildirgenin “Herkesin, gerek kendisi gerek ailesi için yiyecek, giyim, konut, tıbbi bakım ve gerekli sosyal hizmetler de dahil olmak üzere, sağlık ve refahını sağlayacak uygun bir yaşam düzeyine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, yaşlılık veya geçim olanaklarından kendi iradesi dışında yoksun bırakacak başka durumlarda güvenliğe hakkı vardır” şeklindeki 25. maddesi hükmü ile sağlık hakkı, insanların temel haklarından biri olarak kabul edilmiştir. Bu düzenleme ile, tıbbi bakım yanında buna ek olarak, yiyecek ve hâttâ giyim de sağlık hakkı kapsamına alınmış olmakta, konut ve sosyal hizmetlerin önemi ayrıca vurgulanmaktadır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 3. maddesinde de “Yaşamak (…)herkesin hakkıdır.” denilerek, sağlığın temelini oluşturan yaşam hakkının herkese bir hak olarak tanındığı, kesin bir biçimde ortaya konmuştur.

Sağlık ile ilgili bir başka madde ise “Hiç kimseye işkence yapılamaz (…)” hükmünü içeren 5. maddedir. Bu madde hükmü, insanın bedensel ve ruhsal bütünlüğüne yönelik olumsuz tutum ve davranışları önleme amacını taşıyan çok önemli bir düzenleme getirmiştir.

Kısaca değinilen bu hükümlere dayanılarak sağlık hakkının, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde geniş anlamı ile ele alındığını söylemek

mümkündür. Çünkü sözü edilen maddeler, insanların sadece bedensel ve ruhsal durumlarını değil, bu durumu yaratacak ortamı doğrudan veya dolaylı olarak etkileyecek yiyecek, giyecek, barınma gibi unsurları da kapsamaktadır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, insan haklarını ve temel özgürlükleri kapsamayı amaçlamıştır. Temel hak ve özgürlüklerin tanımlandığı bu bildirge, aykırı uygulamalara karşı bir denetim sistemi oluşturmadığından hukuken bağlayıcı değildir. Bağlayıcılığı olmamasına rağmen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, insan haklarının belirlenmesinde en önemli belgelerden biri olarak değerlendirilir81. Bir başka değerlendirmeye göre de bildirge, insan hakları ve temel özgürlükleri sayıp tanımlamakla birlikte, devletler için bağlayıcılık ve yaptırım gücünden yoksun olduğundan aykırı uygulamalara karşı bir denetim sistemi oluşturmamış ve dünya halkları için ulaşılacak ortak ülküyü dile getiren bir belge olarak kalmıştır.

Ancak her tür olumsuz yaklaşıma karşın İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, uluslararası ilişkilerde tüm devletleri manevi açıdan bağlamakta,

bir bakıma uluslararası ilişkilere “ahlaki” bir boyut katarak, bu tür ilişkilerde bir “nirengi noktası, çıpa” işlevi görmektedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir